Uşak Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Ömer Karahan, Yüksek Öğretim Kaliteli Kurulu (YÖKAK) tarafından yapılan Uşak Üniversitesi değerlendirmesiyle ilgili bir tiyatro sahnelendiğini ve güdümlü sorulara verilen yanıtlara göre kurumun akredite edildiğini ifade etti. Konuyla ilgili bir e-postayı paylaşan Uşak Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Karahan, yaşanan sorunlara uzun uzadıya değindi. Daha önce video yayınları yapan Karahan, bu sefer yazılı olarak itirazlarını sıraladı ve Uşak Üniversitesi yönetimini eleştirenlerin ötekileştirildiğini ve YÖKAK için kente gelenlerle hiçbir şekilde görüştürülmediğini kaydetti. Uşak Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Ömer Karahan, itirazlarını şu konu başlıklarıyla (olduğu gibi) sıraladı:

UŞAK ÜNİVERSİTESİ’NDE TEMBİHLİ KİŞİLERE SORULAR SORULDU VE SİTEM EDENLER DE OMURGASIZLIK ÖRNEĞİ GÖSTERDİ

YÖKAK tarafından seçilmiş figüranlar Uşak Üniversitesi yönetimi tarafından seçilmiş figüranlarla acemi bir şekilde bir tiyatro sahnelediler. Bütün öğretim üyelerini ve üniversite mensuplarını hiçe sayarak. Aslında başka bir şey saydıklarını da biliyoruz ama her şeyi söyledin mi mayın patlıyor. Ankara'dan gelenler, Uşak'tan seçilmiş, sorular verilmiş, cevaplar verilmiş, tembihli kişilere sorular sorarak aldıkları cevaplar ile Uşak Üniversitesi'nin akredite edilmesini uygun bulan bir rapor düzenlediler. Ankara'dan gelenlerin muhalif kişilerle bir araya gelmesi büyük bir başarıyla engellendi. Zaten Ankara'dan gelenlerin de muhaliflerle görüşmek diye bir amacı hiç olmadı. Onlar da rektörün gösterdiği kişiler dışında kimseyle görüşmeme ye özen gösterdiler. Asıl kutlanması gereken bu usulü keşfeden büyüklerimizdir. Buraya bir mim koyun ya da tarih düşün iki asır sonra Uşak Üniversitesi tarihinde devam edecek önemli bir akademik uygulama kazandık(!). Böylece üniversitelerimizde kalitenin nasıl ölçülüp nasıl tescil edildiğini görmüş olduk. Asırlarca “Savaş yöntemi” olarak anılacak bir gelenek başlatıldı. Başka iş yapmasına gerek yok. Kolay yoldan AKREDİTASYON NASIL ALINIR İCADI YETER. Vicdanı olan her öğretim üyesinin bu trajikomik hale şiddetle karşı çıkması gerekir diye düşünüyorum. Ama görüşme listesine dahil edilerek şereflendirilen bazı öğretim üyelerinin kadro sıkıntısı çektiği halde kaliteye tam not verdiğini de öğrendik. Omurgasızlık salgın halinde. İşte bu noktada itirazım var diyerek haykırıyorum; Üniversitelerdeki körler sağırlar birbirini ağırlar senaryolarını defalarca sahneye koyarak gençliği eğitim başlığı altında öğütenlere itirazım var.

UŞAK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN HALİ HİÇBİRİNİN UMRUNDA DEĞİL

Kendi mezun ettikleri öğrencilerin kalitesini ölçemeyenlere İtirazım var.

Öğrencilerden öğretim üyelerinden köşe bucak kaçarak kendilerini tecrit eden üniversite gençliğinin halinden haberdar olmayan, Üniversitesindeki değerli ilim adamlarını Stanford Üniversitesi, TÜBA gördüğü halde göremeyen yöneticilere itirazım var. Uşak Üniversitesi Tıp Fakültesi her şeye rağmen üniversite giriş sınavlarında ilk 25-30.000'den öğrenci alıyor. İdarecilerimiz hiç merak edip sormadıkları bu öğrencilerin hallerini görmek istiyorsa bu öğrencilerimizi KPSS genel kültür testine tabi tutması yeter. Üniversite olarak ne verebildiklerini görmek istiyorlarsa dönem 1 öğrencileri ile dönem 4 öğrencilerinin sonuçlarını karşılaştırsınlar. Ondan sonra da kendilerinin de öğrencilerinin de üniversitelerinin de kalitesini görürüler. Büyüklerimiz gibi dünya çapında matematikçi olmasam da ben öğrencileri test ediyorum. Çok şükür ona yetecek kadar hesabım var.

Tıp fakültesi 4 sınıfta genel cerrahi stajına gelen öğrencilerde genel kültür yok. Tıbbi temel tıbbi bilgi de yok. İnsanlarla iletişim kurabilme özelliği yok. Türkçe’ye hakimiyet, hitabet, diksiyon yok. Yabancı dilim iyi diyebilen öğrenci oranı yüzde onu bulmuyor. Türkü dinleyen öğrenci oranı yine %10 u bulmuyor. Eğer Türk sanat müziğini merak ederseniz dinleyen oranı %3. İnanmayan varsa Halep oradaysa arşın burada. Gelsinler değerlendirmeyi birlikte yapalım. Onların güzel hatırı için onların icat ettiği yöntemi de uygulayabiliriz. Belli öğrencileri seçer, soruları ve cevapları verir çağlar üstü değerlendirmeyi de yaparız. Yeter ki üniversitemizin, yöneticilerimizin yüzü kara çıkmasın. Gençliğin hali umurunuzda değil nasıl olsa. Ama bu vesile ile mübarek yüzlerini görmüş oluruz.

GELSİN MAAŞINDAN FAZLA PERFORMANS PARASI ALDIĞI TIP FAKÜLTESİNİN DURUMUNU GÖRSÜN

Genel Cerrahi sınavlarını çoktan seçmeli ve sözlü olarak gerçekleştiriyoruz. Karşımıza gelen öğrenciler kendilerini ifade etmekten aciz. Yani Türkiye’nin ilk ilk 25 bininde yer alan öğrenciler ana dilini bilmiyor. Öğrenci hastayı takdim ederken “Hastanın nabzı dakikada 76 ölçülmüş.” İfadesini kullanıyor. Kim ölçmüş deyince ben ölçtüm cevabını veriyor. Peki yavrum sen ölçtüysen niye ölçülmüş diye ifade ediyorsun deyince öğrenci boynunu büküyor. Nabzı ne ile ölçüyorsun denildiğinde elimle diyor. El bir ölçü aleti mi, elle ölçme yapılır mı deyince gene susuyor. Burada öğrencinin kuracağı cümle “Hastanın nabzını dakikada 76 saydım” olacak. Ama ilk 25.000'den olan öğrencimiz bunu ifade etmekten aciz. Nabza bakarken tokalaşır gibi hastanın elini tutarım diyeceğine selamlaşır gibi elini tutarım ifadesini kullanıyor öğrencimiz. Türkçe’nin kaşının gözünün nasıl yarıldığını görmek isterse Sayın rektörümüze gösteririz. Önümüzde bütünleme sınavları var. Sayın rektörümüz gelsin görsün. Sınavları nezaret etsin. Öğrencinin ve öğretim üyesinin halini görsün. Maaşından daha fazla performans parası aldığı bir fakülteye bu kadarlık bir katkıda bulunsun. Sırtından gelir elde ettiği insanların yüzünü bile yıllarca görmemesi ayıp oluyor. İşte buna itirazım var. Nabızla ilgili ifadedeki yaşadığımız sıkıntılar bunlar. Bir de nabız saymayı öğretirken çektiğimiz sıkıntıları anlatayım. Öğrencinin halini, üniversitenizdeki kaliteyi çıplak gözle görün. Kaliteyi uzaklarda aramayın. Ölçme ve değerlendirmeyi iyi bilen insanlar olarak dokuna bileceğiniz kadar size yakın. Onun için diyorum İtirazım var. Gençliğin heder olup gittiği bir ortamda üniversitelerin kalitesini tescil etme piyesi sahneleyen yönetime de üniversiteler üst yönetimine de itirazım var. Halep orda ise arşın burada gelin bir de kendimiz ölçelim. Kendimizi de, milleti de kandırmayalım. Hodri meydan.

8 YILDIR UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜSÜNÜZ, ÖĞRENCİLERİ TALEBEYE DÖNÜŞTÜRME GİBİ BİR DERDİNİZ OLDU MU?

1988'den bu yana öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Yılların verdiği deneyim ile hastanın 11 damarından nabız bakabilmeyi genel cerrahi stajının barajı olarak koydum. Uşak Üniversitesi Tıp Fakültesinde de dönem 4 eğitimi başladığından bu yana öğrencilere bunu her stajın başından vurgulayarak eğitim yapıyoruz. Bu sene, bir ay sonra 3. Dönem mezunları vereceğiz. Buna göre 5 senedir her sene yapılan dört staj sonu sınavı birer bütünleme sınavında her sene aynı soruyu bütün öğrencilere soruyoruz ve öğrenip öğrenmediğini kontrol ediyoruz. Soru 11 atar damarda nabızlara bakılması. Cevap öğrencinin bize en az 11 atar damardan nabız almayı göstermesidir. Bunların öğrenilmesi için öğrencilere nabzını nasıl bakıldığını gösteriyoruz, anlatıyoruz. Bütün temel kitaplarda bu bilgiler var. Nabız bakılmasının videosunu yaptım. Bu videoyu öğrencilerin erişimine açıyoruz. Öğrencilere bu gösterdiğimiz nabızları kendi üzerinizde veya iki arkadaş bir araya gelir birbirinizin üzerinde bakabilirsiniz diyoruz. Her sene beşer sınav olduğuna göre 5 senede 25 sınav yaptık ve her sınavda da ortalama 20-25 öğrenciye uygulamada bulunduk ama nabızlara bakma işlemini kazasız belasız başından sonuna kadar doğru yapan neredeyse bir tek öğrencimiz olmadı. İşte senin eğitiminin kalitesi. Her şeyden önce öğrenciyi TALEBE yapamıyoruz. BUNDAN HABERİNİZ VAR MI EY YÖNETİCİLER? HABERİNİZ YOKSA BİR AYIP. VAR DA BİR ŞEY YAPMADINIZ İSE BİN AYIP. Bu neyi gösteriyor öğrencimiz talebe olmaktan çok uzak. Üniversite öğretim üyelerinin, üniversite yönetiminin hiç böyle derdi yok. Sekiz senedir Uşak Üniversitesi Rektörü olarak böyle bir derdiniz oldu mu? Yani öğrencileri nasıl talebeye dönüştüreceğiz sorusuna cevabınız ne olur? Varsa yoksa iki tane kağıt peşinde koştunuz. Başarınızı tescil edecek iki tane kağıt imzalansın da öğrenci isterse ölsün. Hakkınızı teslim etmek lazım muhaliflere hayatı zindan etmede de bir numarasınız. İşte buna İtirazım var. Burada itiraz ediyorum.

SİZİN YAPTIĞINIZ EĞİTİM VE ÖĞRETİM DEĞİL, TİYATROCULUK DA DEĞİL!

İzmir Katip Çelebi'de el yazması eserler korunuyor
İzmir Katip Çelebi'de el yazması eserler korunuyor
İçeriği Görüntüle

Gençliğin hali nedir diye bir derdiniz oldu mu? Üniversitelerarası Kurul olarak Devlet Başkanlığına gençliğin içinde bulunduğu durum ile İlgili kaç rapor sundunuz? Böyle gençlik falan eğitilmez. Sizin yaptığınız eğitim, öğretim falan değil. Tiyatroculuk da değil. Yani tiyatro falan desem o da doğru değil. Ona da İtirazım var. Sizin yaptığınızın ne olduğunu söylemek dilimin ucuna kadar geliyor ama söylersen hemen dava hazır. İşte bu tablolara ancak itiraz ediyorum. Öğrencilere yaptığım sunumlarla staja başlarken genel kültürlerinin yetersiz olduğunu çok net bir şekilde gösteriyorum. Tıbbi temellerinin yetersiz olduğunu gösteren sunumlar yapıyorum. Bizim uygulamamızda cerrahi stajına 8 hafta ayrılıyor. Bu 8 haftada öğrencinin başka hiçbir dersi yok. Bir tek işi genel cerrahi ve öğrencilere yalvarıyorum, genel cerrahiden nasıl geçeceğiz diye basit hesaplar yapmayın diye söylüyorum. “Ben hekim olacağım bu bilgiler bana hekimlik hayatımda lazım olacak” diye düşünün. Lütfen 8 haftayı genel Genel cerrahi çalışarak doldurun diyorum. Yani öğrenci olmaktan çıkın lütfen talebe olun, bizim bu bilgilere ihtiyacımız var, onun için öğrenmemiz lazım çizgisine gelin. Lütfen kendinizi talebeliğe taşıyın diyorum ama maalesef %90'ından cevap gelmiyor. Bir ağabeyimiz, öğretim üyesi hocamız bu durumu şu şekilde ifade ediyor; senelerden beri bizim insanımız ilme refrakter, yani dirençli diyor. Ey üniversite yöneticileri haberiniz var mı? Öğrenciler ilme dirençli hale getirilmiş. İlme aç olacaklarına, ilme sırt dönüyorlar. İşte buna İtirazım var. Ivır zıvır şeylerle uğraşmayın dönün öğrencinizin haline bakın. Girin öğrencilerin içine de görün. Önce kendinizi kandırmaktan vazgeçin. Sonra da kamuoyunu ve milleti kandırmaktan vazgeçin.

DÜNYA ÇAPINDA MATEMATİKÇİ BİR REKTÖRÜMÜZ VAR VE NE HİKMETSE 8 YILDIR ÖĞRETİM ÜYELERİNİN KADRO HESABI BİR TÜRLÜ BİTMEDİ

Nasrettin Hoca evinin avlusunda aranıyormuş. Bir komşusu demiş ki Hoca ne yapıyorsun? Hoca da yüzüğümü arıyorum demiş. Nerede kaybettin yüzüğü diye sorulunca da samanlıkta demiş. Hoca samanlıkta kaybettiğin yüzüğü niye avlu da arıyorsun denilince Avluda aramak kolay oluyor cevabını vermiş. Nasrettin Hoca gibi siz de Türkiye'nin ve dünyanın samanlıktaki meselelerine YÖKAK’ta çözüm arıyorsunuz. Daha doğrusu çözüm arıyor gibi yapıyorsunuz. Hep yaptığınız da çalışıyormuş gibi yapmak. Hiç bir üretim yapmadan büyük büyük unvanlar ile koltuklarda oturmak. Güzelim memleketime yazık oluyor. Turistlere karşı ayıp oluyor. İşte bu hale İtirazım var. Türkiye'nin elindeki bu gücü, bu potansiyeli heder etmenize itirazım var. El alemin düzenleyeceği raporlara ne bakıyorsunuz. Kendiniz imtihana çekilmeden kendinizi sorguya çekin. Her şeyden önce şunu sorun kendinize 8 senedir görev yapan rektör Uşak Üniversitesi'nde adaleti temin edebilmiş midir? Dürüstlüğün örneği olabilmiş midir? Öğretim üyesine, çalışanına, öğrencisine lisanı hal ile erdemli olmayı telkin edebilmiş midir? Yoksa bütün bu insani değerleri ayaklar altına mı almıştır? Hesap kitap bu kadar kolay. Uşak Üniversitesi ile ilgili her şey söylenebilir. Daha öncesini bilmem ama son sekiz senedir bu üniversitede adaletin olduğu söylenemez. Sayın rektörümüz dünya çapında önemli bir matematikçi olduğunu söylüyor. Biz de öyle biliyoruz. Ama ne hikmetse terzi kendi söküğünü dikemiyor. Sekiz senedir üniversitedeki öğretim üyelerinin kadro hesabı bir türlü bitmedi. Biteceğe de benzemiyor. İhtiyaç ile kadro imkanları bir hesaba dökülemedi. Ne hikmetse kadro bekleyen kaç öğretim üyemiz var? Hak ettiği halde alamayan kaç kişi var? Hak etmeden kadro alan kaç kişi var? Hak edenlerin önüne kaç tane yandaşı geçirdik? Hak etmediği halde kaç yandaşa bir yol bulup kadro dağıttık? Ama hak eden uluslararası sıralamalara giren kaç öğretim üyesine senelerdir kadro bekletiyoruz? Bunların 8 senede ne yazık ki bir listesini çıkaramadık. Bir hesap adamının zamanında bu kadar hesapsızlık uzmanlık gerektirir. Kendi köyünü bile sekiz senenin sonunda görebilen yöneticiden ne beklenir? Buna itiraz etmeyelim mi? İtirazım var ve ölünceye kadar da itirazım olacak inşallah.

HAK ETTİĞİ HALDE ÇOK SAYIDA ÖĞRETİM ÜYESİ KADRO BEKLİYOR

Hak ettiği halde çok sayıda öğretim üyesi kadro beklerken, rektör sayesinde kadro alamazken, hak etmeden kadro alanlardan bir tane erdemli çıkıp da bu kadar insan kadro alamazken hak etmediğim halde bu kadroyu ben almam diyebilen oldu mu? Öyle kuşun böyle kuyruğu olur. Bu üniversiteye erdem olabilir mi? O zaman Erdem'in örneği olarak, erdemli insan örneği olarak öğrencilere kimi göstereceğiz? Şimdi bu ortamda adaletin, dürüstlüğün, erdemin diğer bütün insani değerlerin ayaklar altına alındığı bir kurumda adil, dürüst, erdemli öğrenciler yetiştirebilir miyiz? Yetiştiremezsek ne kalitesi arıyoruz. Buna itiraz etmek lazım değil mi? Onun için itirazım var. Yaptığınız yanlış işlere itirazım var. Sevginizi verin diye tavsiyede bulunan yönetici takdir edilmez mi? Takdir ettik ama sekiz senede sevgiye dair hiç bir davranışını görmedik. Ama sevgisizlik, zıtlaşma, uzaklaşma, uzaklaştırma, ötekileştirme örneklerini çok gördük, görüyoruz. Vatansever, görevini en iyi yapandır düşüncesi ile sevgisizlik, haset, engelleme, adaletsizlik, ötekileştirme, huzursuzluk, ayrımcılık, kayırmacılık yapanlara, çalışanların önünü tıkayarak hakkını gasp edenlere itirazım var. Kırk başarı belgesi olsa da itirazım var. “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” İcraatı göz önünde olanların belgesi hükümsüzdür.